31 Ekim 2010

pişti kafası


Çamaşır makinası çarşafları, yastık kılıflarını yıkamaya başladı; bulaşık makinasında dünden kalan kahve bardakları temizleniyor; şişme yatak tekrar kutusuna girdi; gene tek kişilik yemekler hazırlıyor fırın. Beş kişilik bir ekibi yolcu ettim bugün, kısa süreli olsa da dolu ve dolayısıyla yorucu bir haftasonu geçirdim (pişti oynamak hiç bu kadar zor olmamıştı). Her gelen misafirle burası hakkında daha çok şey öğreniyorum, farketmediğim detayları farkediyorum, gözden kaçırdığım noktaları görüyorum. Uzun süre burada yaşayınca (11 ay uzun mu oldu şimdi?) garip gelecek durumları da olağan karşılamaya başladığımı farkettim.
En sonunda kombim düzgün bir şekilde çalışıyor, iki aylık macera mutlu sonla bitti. Üç defa gelen tesisatçılar sorunu çözemeyince, en sonunda üretici firmadan birini getirdi ev sahibim ve sonuç: kendi kendine, kafasına esince kapanmayan ve beni gecenin köründe donmak zorunda bırakmayan bir kombi. Kışa kafam rahat giriyorum ama hala korkuyorum. Bir de yüzyılın soğuğu gazı varken etrafta, atkı ve eldivenden daha fazlasına ihtiyaç duyacak olmaktan korkuyorum. Neyse ki zor günler için de gizli bir silahım var.

24 Ekim 2010

Bilinç akışı

Bir süredir günler aynı.. Zaten fark yaratabileceğim alan iş sonrası eve gelmemle başlıyor, o zaman da enerji yokluğundan kaybediyorum. Spora başladım tekrar, bir ayın sonunda değerlendiricem performansımı. Yogaya da başlasam diyorum ama dersi veren elemanın çok fazla konuşması geriyor beni. Sanki adamın konuşacak kimsesi yok, yoga yaparken kafa dinlemek isteyen bize döküyor içini. Bu haftayı da pas geçiyorum bu kararı vermek için. Atkımı çıkardım, benim için kış geldi artık. Eldivenlerim için hala direniyorum, ellerim kuruluktan çatlayana kadar direnişim devam edecek. Değişiklik olsun diye bu hafta Delft'e gittim, kardeşimin evinde kaldım ilk defa. Risk oynadık, feci tokatlandım. Evde kombim arızalanıyor bir süredir. Ev sahibi üç defa tamirci getirdi, bir türlü düzelmedi. Şimdi evin ısınmasında sorun yok gibi ama sıcak su yerine ılık suyum var. Kasım ayına girerken  ve kapıda misafirlerim beklerken çok kritik bu durumlar. Umarım hallolacak. Bu hafta dört gün çalışacak olmanın dayanılmaz keyfi.. Bu şekilde kafamdan geçenleri herhangi bir mantık sırasına sokmadan yazınca, okumak ne kadar kolay acaba?

10 Ekim 2010

ideefixe'den siparişim var..


Kitap okuma konusunda hız kazanmaya çalışıyorum bir süredir. Kondisyonumu kaybettiysem eğer, tekrar okuyarak hile yaptığım bazı kitaplar var. Murat Gülsoy ve Yekta Kopan'ın öyküleri mesela. Hayalet Gemi sayesinde aynı anda keşfettiğim, aynı yolun yolcusu iki yazar. Romana da yöneldi ikisi de ama bana aynı tadı vermediler. Keşke tekrardan öyküye dönseler, hap kadar hikayeler yazsalar, bir kitapta yirmi ayrı karakter yaratsalar. Bu şekilde, ne kadar okusam da bıkmadığım bir başka kitap da Fareler ve İnsanlar. Buraya gelmeden önce yanımda bulunsun diye almıştım son dakikada. Cuma konsere giderken trende boş durmamak için başlamıştım, dün bitirdim. Böyle bir hikaye kurgulamak için ne gerekli insana? Hayalgücü tek başına yeter mi, yoksa o yollardan geçmiş olmak mı gerek? Kitapta yazan hayat öyküsüne göre, Steinbeck sırf yaratacağı karakterlere yakın olmak için ırgatlık, tezgahtarlık, marangozluk gibi işlerde çalışmış. Acaba yeteneği olmasaydı, istese de yazamasaydı, pişman olur muydu tercihlerinden?

9 Ekim 2010

Red Sparowes

Red Sparowes - W2@Den Bosch - 08.10.2009 - 10€

Neden bu işi yaptığımı sorguladığım bir haftayı geride bıraktım. İstanbul'dayken oldukça sık yaşardım bu ruh halini, o yüzden bir senenin sonunda başka bir yola girmeye karar vermiştim. Karar vermekle olmuyor tabi, hayat aldı beni, koydu bir başka bankanın ortasına. Aynı tas, aynı hamam, farklı şehir. Gene de burada iş nedeniyle daha az asabım bozuluyor. Bir yandan da bunların hayat tecrübesi olduğuna inandırıyorum kendimi. Korkum; bir gün, sıçarım hayatına da, tecrübesine de demek.

Her neyse, sakin geçen bir yazdan sonra Hollanda konser sezonunu dün resmi olarak açtım. Bu konserle beraber dört büyüklerin (Mogwai, God is an Astronaut, Red Sparowes, 65daysofstatic) üçünü sahnede izlemiş oldum. 65days konserine bilet almak, konser salonunun kapısında bileti kaybettiğimi farketmek ve sold-out konsere girememek gibi bir anım da mevcut ayrıca. Müzik için seyahat etmeye devam ediyorum gene. Bu sefer 50 dakika mesafedeki Den Bosch'taydı konser, yaklaşık 250 kişinin katılımıyla. Red Sparowes gibi enstrümental müzik yapan gruplar seyirciyle iletişimi genelde görseller üzerinden kuruyorlar. Her ne kadar god is an astronaut'un gerisinde kalsalar da, yaratıcılıklarına hayran kalıyor insan. Korn konserinden sonra sahnede zevk alarak nasıl müzik yapılır hatırlamış oldum.

The Great Leap Forward Poured Down Upon Us One Day Like A Mighty Storm Suddenly And Furiously Blinding Our Senses
Alone And Unaware, The Landscape Was Transformed In Front Of Our Eyes