29 Mayıs 2011

Explosions In The Sky

Explosions In The Sky - Paradiso@Amsterdam - 25.05.2011 - 18€


Bir önceki notumda avrupada yaşamanın en büyük artısının seyahat özgürlüğü olduğunu yazmıştım. Bunun dışında, müzik dinleyicilerinin de elinden tutuyor burası. Yaz boyunca düzenlenen festivaller ayrı bir konu zaten, ona hiç girmiyorum. Turnelerine Hollanda'yı dahil eden gruplar benim mutlu olmama yetiyor da artıyor bile.

Geçtiğimiz hafta Explosions In The Sky uğradı bu taraflara. Daha önce hiç canlı izlemediğim (İstanbul'da Babylon'da çıkmışlardı seneler önce galiba) ama çokça merak ettiğim bir grubu da izlenecekler listemden çıkardım bu sayede. 75 dakikalık bir rüya hali gibiydi konser. Sanki tek bir şarkı çalmışlar, salondakilerin içinde bulundukları trans haline fon müziği yapmışlar gibi. Bu tarz grupların görev adamı hallerini seviyorum: Ne tribüne oynuyorlar, ne de sempatik olucam diye sahnede maymun oluyorlar. Çıkıyor-çalıyor-iniyor, olay bundan ibaret. Explosions'ın da diğerlerinden hiç bir farkı yoktu. Sahneye çıkınca seyirciyi selamladılar, 75 dakika boyunca yardırdılar, teşekkür edip konseri sonlandırdılar. Kısa ve net.

Önümüzdeki iki haftanın programı da fazlasıyla heyecanlandırıyor beni: 8 Haziran'da Iron Maiden - bir senede iki defa izleyecek olmanın keyfi tartışılmaz- ve 14 Haziran'da Dredg - en sonunda!-

Last Known Surroundings
Your Hand in Mine

22 Mayıs 2011

Antwerp


Bir süredir işten, işten eve gelmekten, sabah kalkıp tekrar işe gitmekten ve tekrar işten çok sıkıldım. Bu dögüyü haftasonları da çok kıramadığım için, bu rutin son bir aydır gittikçe üstüme gelmeye başlamıştı.
Avrupa'da olmanın en büyük avantajı seyahat özgürlüğü heralde. Çok fazla program yapmaya da gerek yok aslında. Çarşamba bir yere gitmeye karar verdim, perşembe Antwerp dedim, cumartesi de trene bindim.
Hiç bir olayı olmayan, interrail'da pas geçilmesi gereken bir şehir ama anlattığım rutinin dışına çıkmak, öğlen bir cafe'sinde yemek yiyip bira içmek ve üç saat sonra geri dönmek için güzel bir alternatif.

13 Mayıs 2011

en trajik benimkisi


Geçtiğimiz cumartesi Dünya Basın Fotoğrafları sergisine gittik. 2010 yılında foto muhabirler tarafından çekilmiş ve World Press Photo Foundation tarafında ödüllendirilmiş fotoğraflar Oude Kerk'de sergileniyordu. Fotoğrafların hemen hepsine vakfın resmi sitesinden erişebiliyorsunuz. Sergide sergilenen fotoğraflar konusunda dikkat çeken birbiriyle alakalı iki nokta var bence: Fotoğrafların çekildiği coğrafyaların dağılımı ve fotoğraflara hakim olan genel hava. Ödül kazanan fotoğrafların 1/3'ü Afrika kıtasında, 1/3'ü sefalet içinde yaşayan, Pakistan gibi halkının çoğunluğu müslüman olan ülkelerde çekilmiş. Bununla bağlantılı olarak fotoğrafların büyük bir kısmında dramatik sahneler ön planda.
Gelişmekte olan ya da gelişmek için daha uzun bir yolu olan ülkeler bu dramatik sahneler açısından cennet gibi. Sel sularından kurtulmaya çalışan insanlara; açlıktan baygın bir şekilde, üzerinden sinekler gezinirken uyumaya çalışan çocuklara; ilkel araçların tek yöntem olduğu kürtaj masalarına yatan kadınlara batılı ülkelerde rastlayamıyorsunuz doğal olarak. Tamamen kişisel görüşüm; bu sergiyi gezen batılı insanlar da (muhtemelen ben de dahilim bu gruba) sanki hayvanat bahçesinde kafeslerin arkasındaki egzotik hayvanları izlermiş gibi bu fotoğrafların önünden geçiyorlar; dünyanın ne kadar da boktan bir yer olduğunu ve kendisinin kafesin dışında doğarak ne kadar da şanslı olduğunu düşünüyorlar heralde.
Bu fotoğraflar insanın haber alma özgürlüğünün bir parçası değil mi? Bu fotoğraflar çekilmese, bu trajedilerden habersiz kendi halimizde yaşamaya devam etmeyecek miyiz? Fotoğraflarda anlatılan hikayelere gözümüzü kapamak daha etik dışı değil mi? Başkalarının trajedilerini yarıştırıp ödül peşinde koşmak neden? (bu yarışmada ödül alan bir foto muhabir kariyerinde büyük bir sıçrama yapmış çoğunlukla.) Afrika ve sefalet içinde yaşayan ülkelerin geleceği için az da olsa umut var mı? Bu sergi ve diğerleri Batılılar'ın vicdanını rahatlatmak için bir araç görevi görmüyor mu? Bu serginin ahlaksızlık örneği olduğunu da söylemiyorum ancak masum olduğunu da iddia edecek durumda değilim. Kafam karışık biraz.

Sergi önümüzdeki eylül ayında İstanbul'a da gelecek. Kendi gözlerinizle görüp değerlendirin derim.

9 Mayıs 2011

Katatonia

Katatonia - De Kade@Zaandam - 07.05.2011 - 15€


Katatonia'nın Last Fair Deal Gone Down albümünün 10. yılı şerefine çıktığı mini turnenin Hollanda ayağı... Konser başlamadan önce kardeşim dediğinde kafama dank ediyor onuncu yıl muhabbeti. Grubu Istanbul'da ilk izlediğimde bu albüm daha yeni yayınlanmıştı, ben ise üç senedir dinliyordum Katatonia'yı. 13 sene lan.. Daha otuz bile olmadım ama bazen geride ne kadar fazla sene kaldığına şaşırıyorum.

On üç senedir dinlediğim grubu dördüncü defa sahnede görmek için çıkıyorum yola. On beş yaşındayken, bazı şeylere karşı fazlasıyla öfkeliyken, bazı şeylere fazlasıyla üzülürken, bazı şeyleri fazlasıyla ciddiye alırken tanıştığım grubu görmeye gidiyorum. Klişe tabirle, şarkılarında kendimden parçalar bulduğum, canımdan bezdiğimde albümlerini loop'a aldığım grubu izlemeye gidiyorum. Şu an belki de aynı şeyleri hissetmiyorum, aynı heyecanı duymuyorum ama yaptıkları müzik, yazdıkları sözler için minnetar olduğum gruba, onlar sahnedeyken eşlik etmeye gidiyorum.

For My Demons
Teargas
A Premonition