24 Ocak 2011

Gazoz



Gazoz'u çok özlüyorum. İstanbuldayken de son iki sene bir tek haftasonları görüyordum aslında ama arayı çabuk kapatabiliyorduk. Ben onu iki defa öpünce, o bi defa kulağımı yalayınca, kahvaltı ederken ekmeği paylaşınca hiç ayrılmamış gibi oluyorduk. Buradayken araya aylar giriyor ama eve her girişimde 2 saniyelik bir gecikmeyle kim olduğumu hatırlıyor ve sanki onu hiç bırakmamışım gibi oyuna kaldığı yerden devam ediyor.

Burada ara sıra müdürüm köpeğini bana bırakıyor. Bal adında bir kız, o da golden retriever. Bazı bazı gaza geliyorum bir köpeğim olsa ne güzel olur diye ama hemen bastırıyorum bu heyecanı. Hayatını bir köpekle paylaşmanın zorluğunu, eski bir köpek sahibinden daha iyi kim bilebilir ki? Arada bir haftasonu kaçamaklarıyla gideriyorum hevesimi.

Hatchiko'nun hikayesini öğrendikten sonra köpeklere olan hayranlığım bir kat daha arttı. Kelimelerle ifade edilemeyecek varlıklar. Onlar için en çok kullanılan sadık kelimesi bile, Hatchiko'nun hikayesinden sonra içi boş, anlamsız kalıyor.

18 Ocak 2011

Adalet için...



"Yaşanmış bir öykü ile bitireyim sözümü:

Sivas'ın bir kazasından yaşlı bir bey aradı bir gün. Dedi ki:"Oğul, aradık seni bulduk. Burada yaşlı bir kadın var, herhalde o da sizden. Kadın Allah'ın rahmetine kavuştu. Yakınını falan bulursan gönder, gelip alsınlar ya da biz burada namazımızı kılıp gömelim."

Betris Hanım diye biriymiş, yetmiş yaşında. Fransa'dan oraya tatile gitmiş.

Aradım, on dakika içinde buldum yakınlarını, sonuçta biz birbirimizi biliriz, çok azız çünkü. Gittim dükkanlarına, sordum:"Böyle birini tanır mısınız?"

Dükkandaki orta yaşlı kadın döndü, "O benim anam" dedi. Fransa'da yaşadığını, senede üç dört kere Türkiye'ye geldiğini, gelince de doğrudan köyüne gittiğini söyledi. Durumu anlatınca ben, hemen kalktı yola koyuldu.

Ertesi gün telefon açtı bana. Anasını bulmuştu. Ağlıyordu. Naaşı getirip getirmeyeceğini sordum. "Abi, ben getireceğim de burada bir amca var, bir şeyler söylüyor" dedi. Telefonu ağlayarak amcaya verdi. Kızdım amcaya, neden ağlatıyorsun kadını diye.

"Oğlum, bir şey demedim... Kızım anandır, malındır ama bana sorarsan bırak kalsın, burada gömülsün... Su çatlağını buldu, dedim."

İşte o anda döküldüm ben. Anadolu insanının ürettiği bu deyişten, bu algılamadan döküldüm. Evet, su çatlağını bulmuştu.

Doğrudur, Ermenilerin hakikaten bu ülkede, bu topraklarda gözü var, çünkü kökümüz burada bizim. Ama merak etmeyin, bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gelip dibine girmek için..." Hrant Dink

Hrant - Tuba Çandar, sf. 476, Everest Yayınları