15 Mayıs 2010

Kibrit kutusu kadar bir kitap


Zamanın ona zalim davrandığını düşünüyordu; kaçırılan fırsatların yerine yenisini sunmamıştı. Oysa o hep bir adım geriden gelmişti; hep, her şey olup bittikten sonra, eve gittiğinde, keşkeler eşliğinde bulmuştu nerede ne yapması lazım geldiğini. Tek ihtiyacı aynı olayla bir daha karşılaşmak iken, zamanı tekrarlara ikna edemeden kocamıştı. (Mahrem)

Elif Şafak ile ilk tanıştığım zaman lise yıllarım, Bit Palas daha yeni yayınlanacak. Sanırım Mephisto'da, kasada ödemeyi yaparken Küçük Prens ve kitap ayraçlarının yanında mor bir minyatür kitapçık. Kibrit kutusu kadar.. İçinde Bit Palas'ın ilk bölümü, şu ana kadar gördüğüm en güzel kitap reklamı belki de.. O kadar etkilemişti ki beni okuduklarım, kitabın yayınlanmasını dört gözle beklediğimi hatırlıyorum, o mor kapağın altındaki bütün hikayeyi merak ettiğimi..

En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, benzer biçimde mesut olanların yakınlıkları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak hüzünler, ortak arızalardır esas yakınlaştıran, yaklaştıran. (Med-Cezir)

Bit Palas'taki hikaye, kurgu, karakterler... Bunca zamandır nasıl haberim olmamıştı bu yazardan, kimseden de duymamıştım henüz? Arayı bir an önce kapatmalı diye saldırmıştım Pinhan'a, Mahrem'e, Şehrin Aynaları'na.. Hepsinde aynı etkileyici anlatım eşliğinde ayrı bir tat.. Hayatının bir kısmını yurtdışında geçirmiş, farklı ülkelerde büyümüş birinin dilinin, anlatımının bu kadar olgun olmasına şaşırıp kalıyorum.

Geçmiş, bugün, gelecek...hepsini peş peşe dizip dümdüz bir çizgi çiziyoruz. Bu yüzden geçmişin geçip gittiğine, geleceğin henüz gelmediğine inanıyoruz. Ve en kötüsü, zamanı önceden çizdiğimiz bu dümdüz çizgide yürümeye mecbur tutuyoruz. Ama belki de o burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoştur. Belki de düz çizgilerle ilgisi yoktur zamanın. Kocaman bir çemberdir. (Mahrem)

Araf'ın yayınlanması ile hayranlığım daha da artıyor Elif Şafak'a. Artık popüler yazar kulvarına da iyice girmiş durumda, televizyonda görüyoruz onu, söyleşilerini okuyoruz gazetelerin kitap eklerinde. Zaman geçmeye devam ediyor, Baba ve Piç'i pas geçiyorum ben de (popülerliğe tepki mi kestiremiyorum hala). En son yazın annem doğumgünü hediyesi olarak Aşk'ı veriyor bana, gri kapaklı olanını. Gene hayran kalıyorum anlatımına, karakterlerini konuşturmasına, kurguda bir o zamana bir bu zamana atlamasına. Çeşme'de şezlongda yatan herkesin yanında bir adet Aşk olması neler hissettiriyor bana, bilemiyorum.

Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi o kadar ciddiye alır ki oyuncağını ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz kurcalar oyuncağı, kırar parçalar.Ya aşırı kıymet verir ya kıymet bilmeyiz. (Aşk)

En son 2009'un en çok kazanan yazarları listesinde görüyorum kendisini, 1 numaraya yerleşmiş.. Bu durumu görünce ne demek gerekiyor, popülerliğin gözü kör olsun mu? Ermeni soykırımını uluslararası boyutta dile getirmesinin sonucu mu bu yoksa? Orhan Pamuk da Nobel ödülünü böyle almıştı zaten dimi?

Her insanın etrafında bir renk halesi vardır. Seninkini biliyor musun? (Bit Palas)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder