8 Temmuz 2012

Rock Werchter 2012 (2/2)

by Jokko

Festivalin üçüncü gününde bulutlu bir hava bizi bekliyor. Zaten yavaştan yorulmaya da başladığımız için bugün  kimsenin koşturma isteği yok. Çadırların önünde açık havada bir kahvaltı yapıyoruz gevşek bir şekilde. Sonra da doğrudan festival alanına yönelmek yerine yol üstündeki bir beer tent'e yerleşiyoruz. Öğle vakti içilen biralarla üstümüze biraz daha ağırlık çöküyor ama bu kadar yeter diyip konserlere bakmaya gidiyoruz, gene de başarılı olamıyoruz. Wolfmother, Noah and the Whale ve Kasabian yorgunluk, sarhoşluk ve açlık hislerine kurban gidiyorlar. Gruplara şöyle bir bakıp genellikle çimenlerde yayılıyoruz. En sonunda karnımızı doyurup Mumford&Sons ile konser formatına geçiyoruz. Benim gruptan pek fazla bir beklentim zaten yoktu, onlar da üstüne bir şey ekleyemiyorlar. Seyirciyle muhabbetleri güzel olsa da kimse tam bir havaya giremiyor gibi geliyor. Bir de Little Lion Man'i iki defa çaldıklarını duyunca bir not daha kırıyorum. Onları yarıda bırakıp, daha önce sadece isimlerini duyduğum M83 için Pyramid'e yöneliyorum. Sahnede oldukça hareketli bir grup var karşımda, canlı çalmaları daha da dinamizm getiriyor müziklerine. Bana ilk anımsattıkları Drive'ın soundtrack'i oluyor, biraz daha dans edilebilir olanı.

by Jokko

Konser bittikten sonra Agnes Obel için beraber Barn'a gidiyoruz ama bir piyano ve bir çellodan oluşan ekip fazlasıyla akustik bir müzik yapıyor ve ses düzeyi de düşük olunca pek birşey anlayamadan alanı terkediyoruz. Bu sırada ana sahnede The xx var fakat sanki kendi başlarına takılıyorlarmış gibiler. Müziklerinde hiç bir sorun yok fakat yanlış sahnede, yanlış saatte çalıyorlarmış gibi geliyor bana. Kısa bir süre izleyip Regina Spektor için Pyramid'e gidiyoruz tekrar. Karşımıza kırmızı dudakları, kocaman ağzı ve kıvır kıvır saçlarıyla peluş hayvan gibi bir kadın çıkıyor. Tori Amos havalarında bir müzik ama araya kattığı doğaçlama seslerle süpriz bir şekilde sevimli ve eğlenceli bir konser izliyoruz. Regina Spektor günün süprizlerinden biri oluyor kesinlikle. Konseri son 15 dakikasında bırakıp ana sahneye gidiyoruz.

by Koen Keppens

Diğer günlerdeki headliner'lar hep efsanelerden seçilmişken Editors'a burun kıvırmıştım. Grup da bunun farkında olacak ki babaların arasında ezilmemek için dersine iyi çalışmış, geride kalan üç gün içindeki en iyi sahne prodüksiyonunu izliyoruz. Havai fişekler, alevler, sahne arkasındaki LED ekran derken konseri izlemek ayrı bir eğlenceye dönüşüyor. Grubun performansı da üst düzeyde olunca gün boyunca düşük seviyelerde dolaşan enerjmiz gün sonunda yükseliyor. Konserden sonra bira arası verip alanda dolaşıyoruz biraz. Yarım saat sonra ana sahnede hiç bir beklentimizin olmadığı Chase&Status çıkıyor ve işte karşımızda günün süprizi. Biz yerimizde ufak ufak sallansak da alandaki herkes dans ediyor heralde. Kendi şarkılarını çaldıkları kadar araya Rage Against The Machine vs gibi remixler atarak harika bir konser veriyorlar. Keyfimiz tavan yapmış şekilde çadırın yolunu tutuyoruz.


Artık festivalin son gününde iyice keyif moduna geçiyoruz. Enerjimiz zaten azalmış, ertesi gün eve döneceğimizi bilmenin moral bozukluğu, hava zaten soğuk ve yağmura doğru koşar adım gidiyor.. Gene yavaş bir kahvaltı sonrası festival alanına gidelim diyoruz ama saat 2 gibi yağmur başlayıveriyor, çadırlara geri dönüyoruz. Yağmur kesildikten sonra bir kısım festival alanına gidiyor, ben biraz daha bezginlik yapıyorum. Alana geldiğimde Dropkick Murphys sahnede. İrlanda ezgileri üç şarkı boyunca ok ama bunu bir saate yayınca fenalık gelmeye başlıyor insana. Onları bırakıp M.Ward'ı izlemeye gidiyoruz ama o da blues ezgileri ile derdimize derman olamıyor. Dermanımı Die Antwoord ile Pyramid'de buluyorum. Güney Afrika'dan bir freak show projesi. Hip hop dinlemek çok fazla tatmin etmese de grubu sahnede izlemek çok zevkli. Grup marjinal tiplerden oluşunca izleyicisi de fazla oluyor doğal olarak.

by Koen Keppens

Sırada ana sahnede Florence + The Machine. Farklı bir gezegenden buraya gönderilmiş gibi bir kafada Florence Welch, sahnede olmak kesinlikle çok yakışıyor. O da bunun hakkını veriyor, seyirciyle diyalogları, sahneye hakimiyeti hepimizi etkiliyor. Müzikler de tamam olunca bence son günün en iyi performansını izliyoruz. Chasing Cars rezaleti nedeniyle, daha festivale gelmeden önce Snow Patrol izlememeye karar vermiştim. Onlar sahnedeyken Knife Party'e bakmaya gidiyorum ve beni tanıyan herkesin gözlerini yaşartacak şekilde bir saat boyunca dans ediyorum. Başlarda standart diye izlerken bir yerden sonra fazlasıyla sarıyor müzikleri. Aynı şekilde başlarda alanda boşluklar varken, bir süre sonra saflar iyice sıklaşıyor. İlk defa bir elektronik müzik performansında pogo yapıldığına şahit oluyorum.

by Koen Keppens

Dans edip ısındıktan sonra (hava sıcaklığı 12-13 dereceye kadar düşmüş durumda), diğerleriyle buluşmak ve Red Hot Chili Peppers için ana sahneye gidiyorum. Bana dışarıdan göründükleri eğlenceli havayı sahneye yansıtamadılar gibi geliyor. Seyirci ile iletişim yok denecek kadar az ve daha çok jam session şeklinde bir konser. O kadar hit çıkarmış bir gruba göre de zayıf bir setlist ayrıca. Her ne olursa olsun karşımızdaki RHCP. Aramızdaki grubun fanları konserden fazlasıyla memnun olarak ayrıldıkları için sorun yok diye düşünüyorum. RHCP ile beraber Rock Werchter'in sonuna geliyoruz. Havai fişek gösterisi ile festivalin kapanışı gerçekleşiyor ve çadırlarımızın yolunu tutuyoruz.


30 yaşından önce yurtdışında bir müzik festivaline gideceğim diye kendime verdiğim sözü tutmuş oldum bu sayede. Beklediğim kadar zor geçmediği için bu sözümü "35 olmadan bir kere daha" olarak update ediyorum. Artık seneye mi, yoksa ondan sonraki senelerin birinde mi olur bilemiyorum ama Werchter yollarına çok uzatmadan bir kez daha düşmek lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder