29 Kasım 2011

hava durumu


2 yıl önce bugün İstanbul'da yağmur yağarken, Amsterdam'da kuru bir soğuk vardı..

15 Kasım 2011

insanely idiotic

Radyo Eksen'in şarkı aralarında dinlettiği film replikleriyle hayatıma kattığı bir phrase. Filmi izlemedim ancak bu temiz aşağılamaya kayıtsız kalınmamalı. Soru ve verilen cevabın ne olduğu bütün anlam ve önemini yitiriyor.


What you've just said is one of the most insanely idiotic things I have ever heard. At no point in your rambling, incoherent response were you even close to anything that could be considered a rational thought. Everyone in this room is now dumber for having listened to it. I award you no points, and may God have mercy on your soul.

8 Kasım 2011

Hey kid, you want a toothpick?


Şehir efsanelerine konu olan Amerika'daki trajikomik davaların arasına yeni bir hukuk mücadelesi daha eklenmiş durumda: Drive filminin fragmanını görüp filme gitmeye karar veren Sarah Deming, yeteri kadar araba sahnesi olmamasını ve fragmanın kendisini yanlış yönlendirdiğini öne sürerek filmin yapımcısını mahkemeye vermiş. Bu kendine güven, çok daha faydalı aksiyonlara yönlendirilebilir aslında. Ama Sarah'nın hakkı var; Drive bir araba takip hikayesi değil, bir yarışçının hikayesi bile değil. Doğasını yok sayarak, nehrin karşısına ulaşmaya çalışan bir akrebin hikayesi. [Filmi izlemeden (bir an önce izlemen gerek) yazının devamını okumayın lütfen]


Filmden çıktıktan sonra ilk düşündüğüm, ismini öğrenmediğimiz sürücünün, hikayenin başındaki ile aynı durumda olduğuydu. Aslında film, sürücüyü bıraktığımız noktadan başlıyor bir nevi. Anlatılan hikayenin bir başka versiyonunu, bir başka şehirde yaşamış ve Los Angeles'a yeni baştan başlamak için kaçmış bir aykırıyı izliyoruz perdede. Sürücünün geçmişinin ne bizimle, ne de diğer karakterle hiç bir şekilde paylaşılmaması bundan belki de; bilinmesinin kimseye bir yararı olmayacak, sürücünün yazgısı değişmeyecek. Filmin sonunda yeni bir başlangıca göz kırpıyor aslında, yeni bir hayata uyanıyor, kim bilir kaçıncı defa.

Neden Irene'e geri dönmediğinin cevabı da burada saklı sanki. Doğasını (kurbağayı sokmasını) ve yazgısını (beraber boğulmalarını) degiştiremeyeceğinin farkında olan sürücü (akrep), Irene'e (kurbağaya) zarar vermeden ondan uzaklaşmakta buluyor çözümü. Bir yandan da, asansörde geçmişinden bir parça gösterdiği Irene'den, kim olduğunu daha fazla saklayamayacağı gerçeği yüzünden vazgeçiyor belki de.


Filmin hikayesinde çok ince işlenmiş detaylar bulmak mümkün, tıpkı yönetmenin sinematografisi gibi. Yavaş çekimler, ışık oyunları, acelesi olmayan sahneler, soundtrack... Requiem for a Dream'in karanlığı ile müzikleri ne kadar uyumlu ise, Drive'daki parça seçimleri ile filmin ruhu da aynı paralelde gidiyor bence. Ryan Gosling ve diğer oyuncuların performanslarıyla beraber, son zamanlarda izlediğim en etkileyici film kesinlikle.

6 Kasım 2011

God is an Astronaut

God is an Astronaut - Bitterzoet@Amsterdam - 04.11.2011 - 18 €

2 Kasım 2011

rahatsız



Irak'ın işgalinin üzerinden yıllar geçtikten sonra, çocuğunun soracağı "Savaşta ne yaptın baba?" sorusuna cevap olması için aynı isimli kitabı hazırlamıştı Can Dündar. Siyasetçiler seyirci kaldıklarını, tüccarlar silah sattıklarını, borsacılar kar ettiklerini söylerken; Can Dündar cevap olarak bu kitabı sunacak çocuğuna.

Olur da benim çocuğum, "Hrant Dink öldürüldüğünde, Akkuyu'ya nükleer santral kurulduğunda, Türkiye en çok terörist mahkuma sahip ülkeye dönüştüğünde, 13 yaşındaki bir kızın kendi rızasıyla 26 kişinin tecavüzüne uğradığı yargı tarafından teyit edildiğinde, sen ne yaptın baba?" diye soracak olursa... Sormaz umarım.. Lütfen sormasın..

Her sabah birbirinden rezil haberler okuyarak başlıyorum güne ve hepsi de okunduğu ile kalıyor. Bu rezalete son vermenin elimde olmadığının farkındayım. Hrant Dink'in ölümünde on binler yürüdü de ne oldu; bir kişiye kalacak ihaleyi üçe pay ettiler. Nedim Şener'in her duruşmasında adliye önüne giden bir düzine milletvekili var da ne oluyor; "Nedim yetmez, Zahit'ten boşalan yere Ragıp'ı alalım" deniyor.

Tepki gösterememenin başka bir ülkede olmakla bir ilgisi yok. Türkiye'de iken de bir defa olsun Cumartesi Anneleri'nin yanında beş dakika geçirmedim, ücretsiz eğitim hakkı için kurulan masalara uğrayıp bir imza vermedim maalesef. Bu ayıbın farkına varmamım nedeni yurtdışında yaşayıp araya biraz mesafe koymam mı, yoksa ülkeye egemen düşünce yapısının her yeni gün mantık sınırlarını zorlaması mı bilemiyorum. Kısacası, vicdanım hiç mi hiç rahat değil. Yıllar sonra, olur da biri o duymayı hiç istemediğim soruyu sorarsa, umarım o güne kadar verecek bir cevabım olur.