29 Haziran 2010

Pearl Jam

Pearl Jam - Goffert Park@Nijmegen - 27.06.2010 - 69 €

Pazar günü bir stadyum dolusu insan Metallica'nın sahneye çıkmasını beklerken, bir park dolusu insan da Pearl Jam için geri sayıyordu. Seçme şansım olsa hangisini seçerdim bilemiyorum (Goffert Park ağır basardı gene sanırım, sonuçta Metallica, Slayer, Manowar gibi babaları önceden izlemiştim, ama bilemedim şimdi). Neyse, konumuz Pearl Jam. Müziğe ortaokulda Nirvana ile başlayan ekiptenim, bizim okul için çok klasik bir hareket. Seattle havalarına çok uzak olmasam da Pearl Jam'i gerçekten keşfetmek için üniversiteyi beklemem gerekti nedense. Halen de bütün şarkılarını ezbere bilmem, die-hard fanları olduğumu da iddia edemem. Güzel müzikten zevk almak için bunlara ihtiyaç yok zaten. 
Konser Nijmegen'da bir festival kapsamındaydı. Amsterdama arabayla 1,5 saat uzaklıkta, hem de pazar günü düzenlenmesi bir ara konseri satmayı zorlattı bana ama havadan free ride çıkınca düştük yola. Diğer gruplar görevlerini yerine getirdikten sonra saat 9 gibi Pearl Jam sahneye çıktı. Konserden önce seyirciden bahsetmek gerek sanırım. Büyük ihtimalle 50 binden fazla kişi vardı. "Ulan her konsere mi 50 bin kişi gidiyo Hollanda'da!" gibi bir izlenim oluşmasın kafalarda ancak festivalin yapıldığı alan bildiğin alabildiğine çayır çimen şeklinde ve tıklım tıklımdı (tr'den bi yeri örnek veriyim dedim ama aklıma park falan bişi gelmedi, 5-6 tane kuruçeşme arena heralde) Yaş ortalaması ise 35'lerde; 10 yaşlarında şarkılara eşlik eden çocuklar ve 60 yaşında kafasında saç kalmamış amcalar yan yana izlediler konseri. Pearl Jam için bişi demeye gerek yok, beklediğime değdi. Eddie Vedder'ın sesi hala olağanüstü (gelmiş geçmiş en iyi erkek vokallerde ilk üçümde, kimseyle tartışmam bu konuyu), 46 yaşında hala rock'n'roll. (günün süprizi ise Ben Harper ile beraber Queen - Under Pressure'ı söylemesiydi.) Konserde elbette her dinlemek istediğim şarkıyı dinleyemedim ama bir sonraki konserlerini heyecanla beklemek için nedenim var diye avutuyorum kendimi. 

Black (1992)

21 Haziran 2010

baştan alalım..


Herşeye alışıyorsun. Zor ya da kolay, eski ya da yeni, uzak ya da yakın farketmiyor aslında. Biraz zaman geçti mi, hiçbir şey yabancı gelmiyor sana. Bahsetmek istediğim Hollanda'da yaşamaya, uzakta olmaya alışmak değil. Tam tersine, bir haftalığına gelsen bile geride bıraktıklarına alışmak. Sanki bu cumartesi tekrar Taksim'e dansetmeye gidicem. Sanki sosis gününü kaçırmamın hiçbir önemi yok, çünkü aynı insanları cuma günü tekrar görebilicem. Sanki özlediğim arkadaşımla gene akşam yemeğinde buluşucam. Sanki cehennem sıcağında karşıya geçerken gene trafikte sıkışıp kalıcam. Bir hafta bile yetip arttı kendimi bu akışa yeniden kaptırmaya. Kendimi köpeğime benzetiyorum: Her eve geldiğinde, seni en son 2 saat ya da 6 ay önce görmüş olsun farketmez, çıkardığı seslerle bunca zamandır nerede olduğunun hesabını soruyor. Ama on dakika sonra her şey normale dönüyor, sanki hep onun yanındaydın, hiç bir yere uzaklaşmamışsın gibi.
Şu bir haftanın sonunda içimde en ağır basan duygu birşeyleri kaçırdığım hissi. Sanki ben orada olsam birşeyler farklı olabilirmiş duygusu. Elindekiyle tatmin olamamanın, kendini kandırmaya çalışmanın bir diğer adı.

6 Haziran 2010

Bon Jovi

Bon Jovi - Scheveningen Beach@Den Haag - 05.06.2010 - 60 €

Yazarken bile şaşkınlığımı gizleyemiyorum: Sanırım dün başıma güneş geçti (güneş gözlüğünün yaptığı amele yanığından bahsetmek bile istemiyorum). Hollanda'da böyle bir şey yaşayacağımı asla tahmin edemezdim. Sonuçta bugün hava gene kapalı, akşama yağmur bekleniyor ama bir günlük de olsa güzel bir değişiklikti. Bon Jovi'ye gelirsek eğer... Konser, daha önceki bir post'umda da bahsettiğim Scheveningen sahilindeydi. Hollandalılar'ın yazları güneş gördüklerinde akın ettikleri bir ortam, uçsuz bucaksız bir sahil. Sonuçta suyun sıcaklığı denize girmeye pek müsait değil ama kumsalda yatmak için güzel bir alternatif. Konser alanı hemen denizin kıyısına düzenlemiş, millet de bikini-mayo-terlik kombinasyonları ile gelmişti genel olarak. Converse-kot-tshirt kombinasyonuyla biraz tezat yarattık ortama. Sahneden 50 bin kişi olduğu anonsunu yaptı Bon Jovi, ne kadar doğru bilemem ama bizim bulunduğumuz noktadan sahnedekileri görmek mümkün değildi. Konser alanı boyunca sağ ve sol tarafa 3'er adet dev ekran kurulmuştu, bütün konseri onlardan takip ettik biz. Alanın büyüklüğü, beynimi eriten güneş, klasikler dışında çoğu şarkıyı bilmemem ve biranın etkisiyle yeteri kadar enerji alamadım ben konserden. Biraz japon turistler gibi hissettim kendimi, Bon Jovi'yi izledim diyebilicem artık (Richie Sambora faktörünü de unutmayalım). Bu arada Jon Bon Jovi'nin yaşlanmadığına dikkat çekti kardeşim, adam hakkaten seneler öncesinin aynısı artı ölümüne karizma. Sırada Pearl Jam var haziran sonunda. Bu arada Tr'ye gelecek olan gruplara baktıkça içim sızlıyor: Ting Tings, Faithless, Massive Attack, komple Sonisphere... Cenabetlik var abi, dedim ben size.