11 Kasım 2012

açık hava herkese iyi gelir



Facebook'daki arkadaşlar sağolsunlar, bir kez daha cumhuriyeti ve laikliği kem gözlerden korumuş oldular. Profil fotoları değiştirildi, status update'leri yapıldı, özlü sözler yazıldı, arkadaş listelerindeki yüzlerce kişiye laik Türkiye Cumhuriyeti'nin yılmaz bekçileri oldukları gösterildi. Görev tamamlandı, herkes kendini tatmin ettiyse dağılabilirsiniz.

Yazıyı tek paragrafta bırakmayı çok isterdim ancak yakın arkadaşlarımdan da yukarıda anlattığım şekilde davrananlar olduğundan, ortamı biraz yumuşatmak da fayda var heralde. Ne oldu da Ankara'ya, Anıtkabir'e gitmedin dün? Otobüs/uçak bileti pahalı mı geldi, o kadar kilometre gözünde mi büyüdü? Kadıköy'de 6 km boyunca insanlar toplanmışlar, onlara neden katılmadın? Doğru; köprü trafiği ayrı dert, sonra bi de park yeri bulmak falan derken... Dolmabahçe, Taksim? Sabahın 9:05'inde saygı duruşuna geçebilmek için en azından 8'de kalmak gerekecekti dimi? O tatlı uyku fazla mı tatlı geldi yoksa? Takma kafana, bir yere gitmiyoruz ya, 23 Nisan 2013 bizi bekler.

Benim itirazım sabah kaçta kalktığına ya da nereye gittiğine değil; sokağa çıkmak yerine kendini internette ifade etme seçimine. İtirazın olan her konuda, her türlü sanal ortamda ahkam kesmene, ondan sonra goygoya devam etmene. İnternetteki imza kampanyalarına sanal imzanı basıp da bir şey başardığını sanmana. İnterneti sansürlediklerinde, hayvanları ormanlara terk edeceklerini söylediklerinde, kürtajı yasaklayacaklarını açıkladıklarında, Taksim'in içine sıçmaya başladıklarında sen neredeydin? Bu işe itiraz eden insanlarla beraber İstiklal'de ya da Kadıköy'de mi, yoksa like edilecek status peşinde mi?

4 Kasım 2012

patates çuvalı yollarda..



Burada herkes mutlaka bir şekilde aktif bir hayat yaşıyor. Kimi koşuyor, kimi bisiklete biniyor, kimi spor salonuna gidiyor, kimi yoga yapıyor, kimi çim hokeyi oynuyor vs. Hava çok soğuk olduğu ve güneş erken battığı için dışarda alışveriş yapmak, bişiler içmek ya da boş boş dolaşmak pek mantıklı bir aktivite değil. İnsanlar da kös kös eve dönüp TV karşına geçmek yerine hareket etmenin bir yolunu buluyorlar genelde. Bu yüzden burada obezi geçtim, çok kilolu insan görmek bile imkansıza yakın.

Benim buradaki maceralarım da yogadan spor salonuna, oradan da climbing gym'e kadar uzandı. Yogadaki adam o kadar çok konuşuyordu ki, rahatlatmayı geçtim can sıkıcı bir hal aldığını farkedince bunu bir kenara koydum. Bikram Yoga denemem de iki ders sürdü sadece, yoganın kapitalist ve sıcak versiyonu maalesef. Spor salonuna çoğunluk gibi bazı aylar gaza gelip yazıldım, sonra 3 ay kapısının önünden geçmedim. Şimdilik haftada bir kardeşimle tırmanmaya gidiyoruz. Bir şekilde kendimizi geliştiriyoruz ama teknik falan hak getire. Maymundan hallice bir şekilde tepeye varmaya uğraşıyoruz.

Spor geçmişim yok ama öyle çok hareketsiz biri de değildim eskiden. Fazla kilom da yok. Buna rağmen kondisyonum her zaman yerlerde oldu nedense. Halı sahalarda koşu gereksinimini minimumda tutmak için hep çakılı defans oynadım. Serbest dalış antremanlarında koşulara en yavaş grupla başladım, sonunu getiremeden bıraktım. Bunu değiştirmek ve akciğer kapasitemi arttırmak için eylül ayında koşmaya başlama kararı verdim ve dün itibariyle artık 30 dakika durmadan koşabilen biriyim. Bir çok kişi için çocuk oyuncağı ama benim için tek kelimeyle inanılmaz bir olay.

Bunun için dokuz haftalık (ben ilk haftasını atladım) Couch to 5K programını takip ettim ve canım Laura'nın desteğiyle programın sonuna kadar geldim. Haftanın üç günü sabahları bir saat erken kalktım, karanlıkta ve soğukta yollara çıktım. Hala sabahları yataktan çıkarken büyük bir mental mücadele veriyorum ama şimdilik vazgeçmek yok. Yeni hedefim koşu süresini bir saate çıkarmak. Yolların buz tutmaması dileğiyle.

Couch to 5K programı
Benim kullandığım NHS'in C25K podcast'i
Dailymile - koşularımı tuttuğum site
Kosturmaca - Türkçe koşu podcast'i
Kosu Gazetesi
Ritim