14 Ağustos 2012

açık mektup



Sevgili Ezgi, Özgür ve Pınar,

Oturdum; sizlere, geride kalanlara bir-iki satır yazayım istedim ama olmuyor. Gitmiyor hiç bir yere düşüncelerim, boş boş bakıyoruz birbirimize. Moralim bozulduğundaki hafif bir tedirginlik var üzerimde. Eskiden "yok artık, bu kadar da olmaz!" diyip günüme devam edebilirdim, şimdi ise sıradakine hazırlamaya çalışıyorum kendimi. Bu sefer sırayı da tutturamadım ama, süprize hazırlıksız yakalandım. Siz bekliyor muydunuz sahi? Eyüp, bir çapsızlık yapacağının sinyallerini veriyor muydu ufaktan?

Hazır adı geçmişken... Ertuğrul Özkök'ün adını duyduğunuzda önce aklınıza iki-üç tane kelime gelir, ondan sonra Hürriyet'in eski genel yayın yönetmeni dersiniz ya.. Eyüp'ün ismini duyduğumda aklıma hep bugün gelecek işte. Yıldırım Türker'i sansürlemeye çalışan çalışan zavallı diye anacağım en başta, sonra diğer yediği boklara gelecek sıra. Gördünüz mü, gene aynı hatayı yapıyordum neredeyse, bir sonraki süprize hazırlıksız yakalanacaktım az daha. Siz benden daha iyi tanıyorsunuzdur, daha da alçalabilir mi bu eleman sizce?

Samimiyetimi hoş görün, tanışmıyoruz ama bu adamın kulağını çekip yola getirme görevi artık sizde, dikkat edin kendinize orada. Ayrıca gördüğünüzde Koray Çalışkan'a, Yetvart Danzikyan'a, Ali Topuz'a, Gökçe Aytulu'ya, Gündüz Vassaf'a, İsmail Saymaz'a ve Berrin Karakaş'a çok selamlar.

Sevgiler,
Aydın